SAKLIGÖL ve ŞİLE, mini seyahat
- esraeti
- 25 Temmuz 2012
- Genel
- ağlayan kaya, karamandere, sakligöl, ŞİLE, şile de ne yapılır, şile gezisi, şile rehberi, şile seyahati
- 0Yorum
İstanbul’a pek yakın olan Karadeniz kıyısındaki Şile’ye mini bir seyahat yaptık Annemle
Gördüğüm güzellikleri anlatmak boynumun borcu olduğu için sizlere küçük bir rehber hazırladım
Denize girmek, deniz kenarında veya deniz manzaralı yiyip içmek, meşhur şile bezi dükkanlarını gezmek, bol iyot kokusu almak için ideal bir yer
Otel olarak Hotel Grand Şile’yi seçtik, tam pansiyon (5 çaylı filan :)) bütün odaları deniz görüyor, havuzu tuzlu sulu ve kocaman, temel ihtiyaçlarımızı çok büyük eksiklikler olmadan karşılayabildik, yiyecekleri de fiyatına (bir kişi 1 gece 90tl) göre gayet düzgündü (aman haaa lezzet fırtınası aramayın), butik bir otel değil, düzgün bir otel diyebiliriz
Bol havuzlu günün akşamı çarşıyı gezmeye çıktık
Şile’nin çarşısı uzun kayaların kenarına dizilmiş binaların arkasında kalıyor ve bu binaların hepsinin denize bakan tarafı akşam üstü 4ten itibaren güneşin sıcaklığı ile yanıyoooor (daha önce bir tanesinde yemek yemişliğim var, ter içinde kalıyorsunuz) ama 7civarı sakinliyor ve manzaranın tadını çıkartmaya bir sürü vaktiniz kalıyor
Çarşı boyunca en çok Şile bezinde yapılma işli veya sade gömlek, gecelik, elbise, bluz, etek satan dükkanları göreceksiniz
Çoğu ürünler birbirine benzese de gene de didiklemekte fayda var, bazı dükkanlar da değişik ve ilginç kıyafetler, lavantalıklar bulabilirsiniz
Akşam üstü yürüyüşü (binalar çarşıya gölge yapıyor 🙂 ve dondurması için ideal, ayrıca benim her zaman yaptığım gibi arka ve ara sokaklara da kendinizi atarsanız eski binalar sizi karşılıyor
Bir de deniz kenarına inen minik minik ara merdivenler var ki bakması bile pek keyifli
Buradan kendinizi denize nazır restoranlara bırakabilirsiniz veya denizin yanı başında oturmak için limana inebilirsiniz
Biz o akşamlık otelde açık büfeden yedik, ekstradan içtik 🙂
Gelelim 2.güneeee
Havanın da bulutlu olmasından faydalanarak, sabah kahvaltıdan sonra yolda okunu gördüğümüz Saklıgölü gezmek üzere yola çıktık
Şile’nin merkezinden İstanbul yoluna çıkıyor ve kavşakta Ahmetli yoluna sapıyorsunuz, oradan da Saklıgöl oklarını takip ederek 15 dakika da varıyorsunuz
Vardığınızda yol 2ye ayrılıyor, biri Karamandere tesisleri otoparkına diğeride gölün kenarından giderek ucunda ki balık çiftliğine varıp oradan da daha arka taraflara devam ediyor
Biz tesislere girdik, gölün kenarında, tamamen ahşap kullanılmış bir alan, alan dedim çünkü ana restaurant binası dışında, gölün kenarlarında çeşitli büyüklükte mini verandalar yapılmış, büyük masalı olanlar tek masalık, küçük masalı olanlar ise 3-4 masalık
Gölün en kenarına oturup türk kahvelerimizi ısmarladık, arka masalarda semaverli ve bol seçenekli kahvaltı edenler vardı
İstenirse diğer verandalarda ki masalar kiralanıyor, isterseniz mekandan mangal, mangal+et veya diğer yiyecekleri sipariş verebiliyorsunuz, mekanda içki yok, o masalara siz kendiniz getirebiliyorsunuz, biz hafta içi ve ramazanda gittiğimiz için çook sakindi, diğer zamanlarda dolu olur herhalde
Keyifli keyifli kahveleri aşağıda ki manzaraya bakarak içtik ayıptır söylemesi
Ördekler, suda yüzlerce balık, göz alabildiğine ağaç, çok keyifli bir nefes alma, ‘dur düğmesi’ne basma yeri
http://www.karamanderesakligol.com/
Hava halaaa bulutlu olunca bir de Kumbaba tarafını görelim dedik
Hepsi birbirine yakın mesafeler, o yüzden keyifli bir araba gezisi oluyor
Şile’nin göz alabildiğine uzanan kumsalının sonu yani Şile merkezin tam karşı tarafı Kumbaba
Altın renkli kumu ve enine de oldukça geniş olan kumsala bakmak bile insanın içini açıyor, tabii hiç yorulmadan haldur huldur kumsalı döven meşhuur Karadeniz dalgaları da beraberinde
Kumsala paralel giderken yok kayalara tırmanıyor ve kumsal ara ara devam ediyor, inişi olan her noktada bir camping, büfe, restaurant, şemsiye kirama işletmeleri var, salaşlar ama çoook keyifli gözüküyorlar, sağlı sollu mekanlara ve denize baka baka devam ettik, baktık sonu ucu yok geri döndük
Bu sefer Şile’nin öbür tarafına, Ağlayan kaya tarafına devam ettik
Okları takip ederek önce sempatik Fener’i geçiyorsunuz, burada arabadan inip biraz yürüyerek gezilebilir
Daha sonra gene kayalar ve aralarında ki mini kumsallar halince yok devam ediyor, Ağlayan kaya’yı geçtikten sonra biraz daha göz şenlendirip tekrar merkezde ki limana döndük
Dalgakıranın büyük bölümü boyunca araba yolu var ve ucunda sizi bir Şehir Hatları vapuru karşılıyor
Pek bir mahzun duruyor ama sanırım kültür merkezi olacak
Yanında da balık restoranları tekneleri, güneş batarken güneşe ters oturup Şile manzarası seyretmek için ideal
Limanın diğer ucundan gene meşhur kumsala bağlanıyorsunuz, otopark girişi var burada aklınızda olsun
Sahilde yan yana ‘beach’ler var, şezlonglu şemsiyeli yemekli, bir tanesini seçip oturduk (daha doğrusu yattık :))
Deniz bol dalgalı ama en azından ayağınız kum görüyor (buranın denizine dikkat tehlikelidir, aman diyim)
Akşam yemeği seçimi bu sefer denizin kenarında limanın kara tarafında 3 adet restoran var, biz de yazı tura hesabı bir tanesine attık kendimizi güneşi denize batıralım diye
Önünde en çok araba olan Şile Balıkçısı’nı seçtik, denizin dibinde foşur foşur dalga sesleri eşliğinde güneşi suya gömdük :))
Buranın yemekleri lezzetli idi, meze çeşidi az ama gerçekten güzeller, cevizli yoğurtlu pazı ezme, kalamar tava, patlıcan salata, istavrit, pek keyifli yedik içtik kişi başı 50tl hesap verdik (1 küçük dahil)
Gece de balkonda manzara keyfi 🙂
Ertesi gün yine tuzlu sulu havuz keyfi yaptık ve ver elini booool trafikli İstanbul, en azından İstanbul’un içine girene kadar hiç durmadan 45 dakikada geldik
Klasik bir laftır ama hafta sonu kaçamakları için gerçekten ideal, hele hele hafta içi olursa tadından yenmez
Keyfiyetle kalınız 🙂
Bir Yorum Bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.